Yer: Ağrı
Cumhuriyet Caddesi üzerinden Ağrı Belediye Başkanlığı'na doğru yayılarak yürüyen birkaç köylünün sohbet mevzuu, CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’dur.
Cezmi (55-60
yaşlarında): -Yok babam yok! Ele deme,
valla deme ha! Şşşş günahtır benim babam!
Mustafa (30-35
yaşlarında): -Keke niye günah
olsun? Sanki adam şeyh midir?
Cezmi: -Heee, şeyhtir! Bak şimdi, eee, neydi adı? Eeee, Ensar mıydı
neydi? O demişti ya Kılıçdaroğlu hafızdır diye... Hacca gitmiş, Kur’an-ı
Kerim’i de ezbere biliyormuş... Hem de ayetleriyle beraber ha! Adam yalan mı
söyleyecek yani? Koca adam… Üstelik milletvekili, he benim babam?
Mustafa: -E ona bakarsan; Kılıçdaroğlu’nun Peygamber
soyundan geldiğini söyleyen de var. He
valla! Öyle söyledi… Sonra… Kimdi o? Sen
söyle, eeee…
Vahdet (60-65
yaşlarında): -Anladım kimden
bahsettiğini, Yıldırım KAYA, Ankara milletvekili…
Mustafa: - Ha, O da söylemişti; Kılıçdaroğlu’nun
kendisi de…
Nuri (40-45
yaşlarında): -Neyi?
Mustafa: -Peygamber soyundan geldiğini… Kılıçdaroğlu seyitmiş yani.
Cezmi: -Bak, gördün mü? Ben demiştim işte, adam
mübarektir benim babam! Zaten dikkatle bak, yüzünde nur var adamın!
Mustafa: -Alnında Rabbi yessir de var mı keke?
Cezmi: -Yok, valla o kadarını göremem ben. Onu, Kılıçdaroğlu’nun müritleri görebilir ancak!
Gülüşmeler…
Cezmi
(tebessümle): -E gülmeyin! Niye
gülüyorsunuz? Tövbe edin tövbe! Adamın alnı secde etmekten parlıyor görmediniz
mi?
Mustafa: -Keke, şimdi dizlerinde de nasıl vardır
valla! E artık müritleri onu da bilirler herhalde.
Vahdet: -Cezmi ağabey! Kılıçdaroğlu’nun hafız
olduğunu biliyordum valla! Kur’an’ı Kerim’i ezbere biliyormuş, hem de ayetleri
ile beraber ha?
Mustafa: -Benimle gırgır mı geçiyorsunuz? Kur’an’ın
hepsi ayettir zaten.
Vahdet: -Ama Ensar abimiz öyle diyor, ben ne yapayım?
Mustafa: -Ensar kim? Ne diyor? Kafamı karıştırmayın!
Vahdet: -Ensar ÖĞÜT var ya? Eski CHP milletvekili ya
hu! Ha, O diyor işte; Kılıçdaroğlu Kur’an’ın tamamını ezbere biliyormuş, hem de
ayetleri ile birlikte!
Cezmi: -Dili sürçmüştür dili… Ensar ÖĞÜT tecrübeli bir siyasetçidir, her şeyi bilir de, Kur’an’ı mı bilmeyecek benim babam? Olacak şey mi bu?
Bu arada, adres sormak bahanesiyle Cezmi
ve arkadaşlarının yanına sokulan iblis, kasketini çıkarır ve diğer eliyle
kafasını kaşıyarak sohbete ortak olur.
İblis: -Valla yarım saattir belediye binasına
arıyorum! Ne bir tabela var; ne bir işaret. Buraya gelirken de baktım, çöpten, çukurlardan,
çamurdan geçilmiyor be kardeşim! Bu nasıl bir iştir anlamadım. Ne yapar
bu belediye? Kimse görmüyor mu bu rezilliği?
Cezmi: -Hayırdır hemşerim! Ne işin var belediyede?
İblis: -Aha da hesap sormak için geldim! Mahallemiz,
pislikten, kokudan geçilmiyor! Şehirde miyiz, yoksa köyde miyiz belli değil.
Mahallemiz şehrin göbeğinde ama evden çok ahır var. Ahırların pisliğinden,
kokusundan da durulmuyor ha! Ne bir hizmet var; ne de şikâyetlerimize kulak
veren…
Cezmi: -Hangi mahalleden bahsediyorsun hemşerim?
İblis (yüzünü
buruşturarak): -Kazım Karabekir…
Cezmi: -Daha önce o mahallede ahır yok muydu? Ben
kendimi bildim bileli orada hep ahırlar vardı zaten. Neyse, belediyemizin bu
konuda güzel bir projesi varmış hemşerim, haberin var mı? Şehrin dışında bir
yerlere çok güzel ahırlar yapılacakmış. Ahırların tamamı taşınacakmış yani... Belediyeye
gidip şikâyetini söylediğinde bunu da sor öğren benim babam! Ahırlar kokusuz
olacakmış ha! Senin payına da bir tane düşer elbet.
Yarın 14. Diyalogumuzun 2. Bölümünde görüşmek üzere…
Unutmayın! Toplumsal
diyaloglar; cevap şıklarına hapsedilemeyen en gerçekçi
anketlerdir.
Ciddi uğraş verilmiş. Elinize kaleminize sağlık.. Alnında Rabbi yesir, dizinde nasır...
YanıtlaSil