Yer: Kahramanmaraş (5. Bölüm)
Oğlundan ve kızından haber alamayınca, iki arkadaşıyla
birlikte Mersin’den Kahramanmaraş’a giden Tuncer, gördüğü büyük yıkım
karşısında uzun süre kendine gelemez. Arkadaşlarının cesaret verici konuşmaları
ve telkinleriyle biraz toparlansa da; kimi zaman depremzede, kimi zaman haberci, kimi
zaman da siyasetçi gibi görünerek, arama kurtarma çalışmalarını engellemeye
çalışanlara, yardımsever vatandaşların önünü keserek, ümit kırıcı konuşanlara, halkı
yanlış yönlendirmek suretiyle devlet kurumları aleyhine kışkırtanlara tanık
oldukça da derin bir hayal kırıklığı yaşar!
Bu arada Tuncer, arama kurtarma ekibinden bir
delikanlının, enkaz etrafında heyecanla bekleyen kalabalığa yönelik konuşmasını
dikkatle dinlerken bir anda heyecanlanır.
Tuncer (50-55 yaşlarında) kısık bir sesle: -Yılmaz, bu adam
Zeynel’ime ne çok benziyor böyle!
Yılmaz (45-50 yaşlarında) tebessümle: -Merak etme
Tuncer abim! Sen biraz kendine gel Allah’ın izniyle, Zeynel’imizi de,
Zeynep’imizi de buluruz hep birlikte! Bak, göreceksin inşallah!
Abdurrahman (50-55 yaşlarında) depremzedelerle konuşma halindeki görevliye kilitlenmiş şekilde bakarak: -Durun bir dakika! Biraz bekleyin, ben hemen geliyorum!
Kırmızı bareti ve kırmızı montu gibi yüzü gözü de çamur
içindeki görevli ile O'nun yanına koşarak giden Abdurrahman’ın kısa bir konuşmadan sonra sıkıca sarıldıklarını gören Tuncer, olduğu yerde dizleri
üzerine çöker ve secdeye varır gibi olduktan sonra, yığılır kalır! Gözlerini açtığında ise, kırmızı kıyafetli görevlinin, onu başının
arkasından kavrayarak yerden kaldırmaya çalıştığını hisseder. Sonra, tanıdık
yüzlü görevlinin, tebessümle ona bağırdığını duyar!
Görevli (25-30 yaşlarında) hiddetli ama şefkatli bir tonla: -Haydi baba haydi,
kendine gel! Sen böyle yaparsan, biz kime nasıl yardımcı olabiliriz? Yapma!
Hadi kalk ve Zeynep’in yanın git! Sıcak bir çorba iç, sonra gel ve bize yardım et! Hadi, hadi, hadi kalk!
Kendine geldikten sonra, doğrularak
ayağa kalkan Tuncer, arkadaşlarının kendisine tebessümle baktığını görünce
utanır gibi olur.
Tuncer: -Ayağım kaydı herhalde, düşmüş olmalıyım! Neyse, tamam ben iyiyim…
Kısa bir süre metanetli gibi görünmeye çalışan Tuncer, sonunda dayanamaz ve aniden Zeynel'e sarılarak, adeta biriktirdiği bütün gözyaşlarını, oracıkta döker.
Babasının içli içli ağlamasına izin veren Zeynel ise, O'na sarılı haldeyken, Zeynep’in de iyi olduğunu, Kızılay'ın yakınlardaki bir aşevinde gönüllü
olarak çalıştığını kulağına söyler. Kendisinin de ağlamaklı olduğunu hisseden Zeynel, hemen toparlanır ve enkaza
doğru dönerek, acelesi olduğunu söyler. Sonra Yılmaz’a da sarılır ve onlara
aşevini tarif ederek, sıcak yemeklerini yedikten sonra, yardım için hemen geri gelmelerini
ister...
İblis, elinde not defteri ve kalemle, onları yakından takip eder ama yanlarına yaklaşıp konuşmak için henüz erken olduğunu da bilir.
(Devamı yarın)
Yarın 6. Bölümde
görüşmek üzere…
Görüş
ve önerilerinizle birlikte, yazmış olduğumuz deprem diyaloglarına eklenebilecek
yaşanmışlıkları, bilgi ve fotoğrafları, paylaşılmak üzere sayfamızın altındaki
‘yorum girin’ bölümüne veya efraimasafdogan@gmail.com adresine yazınız/gönderiniz
lütfen!
Yorumlar
Yorum Gönder