Yer: Kahramanmaraş (8. Bölüm)
Bir önceki bölümde; iblisin, kadın bir
depremzede gibi davranarak, eşi ve çocuklarının enkaz altında kaldıkları,
deprem olduktan beri hiç yaradım görmedikleri gibi küçük yalanlarının yanında, özellikle
devlet kurumları hakkında ve toplumsal infial oluşturmak için üretildiği
anlaşılan büyük yalanları da hiç çekinmeden dillendirdiğini konuşmuştuk. AFAD’ın
arama kurtarma ekiplerini yalan ihbarla oyalayıp amacına ulaştıktan sonra, iblisin
nasıl ortadan kaybolduğunu da…
Bir kadın tarafından fütursuzca söylenen utanç verici yalanlara inandığı için yüzü kızaran Tuncer ise, başını iki eli arasına alarak ve bir noktaya kilitlenmiş halde düşünür… Bu arada, uzaktan gelen bağrışma sesleri üzerine, AFAD arama kurtarma ekibinden Zeynel ve beraberindekiler görev yerlerine koşarak dönerlerken, Tuncer ve arkadaşları, mahcup bir hale öylece kalakalırlar…
Tuncer (50-55 yaşlarında) hayretle: -Bu halde bile… Nasıl olur aklım
almıyor? Bakar mısınız, bir yandan depremin yıkıntılarının altındaki canlar kurtarılmaya çalışılırken, bir taraftan da, depremden daha yıkıcı olan bir sürü
yalanla mücadele ediliyor! Bir de bizim şu halimize bakın; söylenen her yalana,
üstelik her defasında inanıyoruz, ne ayıp!
Yılmaz (45-50 yaşlarında): -Tuncer abim, o kadının ağlayarak bize
gösterdiği bina enkazında kalanların tamamını, askeri bir ekibin kurtardığını Tuncer
bize söylemeseydi, hangimiz bilecektik?
Abdurrahman (50-55 yaşlarında): -Haklısın Yılmaz! Hatırlayın, ne
demişti Sedef Kabaş; “Kitleleri etkilemek istiyorsanız, ortaya kocaman bir
yalan atın. Ama çok büyük bir yalan olsun. İkinci kriter, çok basit bir yalan
olsun. Sonrasında, bu basit ve çok büyük yalanı sürekli tekrar et. Ve
ardından kitlelerin o yalanı gerçekmiş gibi nasıl kucakladığını otur seyret”
Yılmaz: -Eyvah! Biz bile, deprem bölgesinde olmamıza rağmen, ortaya atılan bunca
yalana inanmışken! Anlata bildim mi? İstanbul’u, İzmir’i, Ankara’yı
düşünemiyorum bile… Merak ettim şimdi, sosyal medyada neler konuşuluyor acaba?
Abdurrahman: -Dur, şimdi sırası değil! Hadi bakalım hadi, Zeynep’i görüp kucaklamadık
daha…
Tuncer, kızı Zeynep’in adını duyunca bir
anda kendine gelir, gözleri parlar! Çöktüğü yerden başını yukarı doğru kaldırarak
ağır ağır ellerini iki yana açar ama aniden vazgeçer gibi doğrulur, ayağa kalkar ve Abdurrahman’ı
kulundan tutarak kendine doğru çeker.
Tuncer, fısıldayarak: -Abdurrahman! Eee, bak kardeşim… Eee neyse, daha sonra söylerim. Tamam önemli değil, daha sonra söylerim…
Abdurrahman ve Yılmaz merakla Tuncer'e bakarken, Zeynel ve beraberindekilerin koşarak döndükleri enkazdan can kurtardıkları anlaşılır ki, kalabalıktan yükselen "Allah-u Ekber!" nidaları okunan ezanlara karışır; Allah-u Ekber! Allah-u Ekber! (Devamı yarın)
Yarın 9. Bölümde
görüşmek üzere…
Görüş
ve önerilerinizle birlikte, yazmış olduğumuz deprem diyaloglarına eklenebilecek
yaşanmışlıkları, bilgi ve fotoğrafları, paylaşılmak üzere sayfamızın altındaki
‘yorum girin’ bölümüne veya efraimasafdogan@gmail.com adresine
yazınız/gönderiniz lütfen!
Yorumlar
Yorum Gönder