Yer: Kahramanmaraş (11. Ve Son Bölüm)
Deprem enkazlarından can kurtarıldığını müjdeleyen “Allah-u Ekber!” nidalarından çok etkilenen Tuncer, bu defa yüreğinin sesine duyarsız kalmaz ve yolunu kesen iblise rağmen, gördüğü ilk camiye tereddüt etmeden girer. Tuncer'in, depremzedelerle dolu camiye girmesiyle çıkması bir olunca, arkadaşları iyice şaşırır ve durumu anlamak için kendi aralarında konuşurlar.
Abdurrahman: -Alla ala! İçeride kalmadı hiç, hemen çıktı camiden… Haaa, anladııım!
Yılmaz: -Abi ne anladın ya, bana da söyle, kafayı yedirtme bana! Nedir bu gizem böyle?
Abdurrahman: -Şşşş, gizem değil Yılmaz! Açık, her şey çok açık… Camii kalabalık olunca çekindi, anlasana! Anlamadın değil mi? Şöyle söyleyeyim o zaman; çocuklarını sağ
salim bulduktan sonra, Tuncer’in yüreğinde bazı şeylerin filizlendiğini düşünüyorum…
Yılmaz: -Abi O’nun dini inancı yok ki, gece kalacak yer bakıyordur O…
Abdurrahman: -Öyle mi dersin? Neyse, Tuncer geliyor, şaşkın şaşkın durma öyle! Bak,
adama olmadık sorular da sorma sakın ha! Tamam mı? Durum kendiliğinden
anlaşılır şimdi…
Yılmaz: -Tamam peki…
Abdurrahman: -Cami kalabalık mıydı Tuncer? Engelliler, yaşlılar, kadınlar, çocuklar,
belki yaralılar da vardır ha?
Tuncer: -Evet, haklısın… Göz ucuyla şöyle bir baktım, UMKE’den de birkaç görevli gördüm
sanki…
Yılmaz: -Kalacak yer bakıyorsan, buluruz bir çaresini merak etme. Önce Kızılay
aşevine Zeynep’i görmeye gidelim de… Gün boyu bir şeyler de yemedik biliyorsun,
birer çorba içeriz, olmaz mı?
Tuncer, manalı ve zoraki bir tebessümle: -Canlar kurtarılmayı beklerken, bize
uyumak yok Yılmaz!
İyice bastıran karanlık, soğuk ve yağışlı havada Kızılay
Aşevine doğru yürürlerken, başı öne eğik halde ve dalgın olan Tuncer, yakın bir
enkazdan yükselen, “Allah-u Ekber! Allah-u Ekber!” seslerinden de cesaret bularak,
yaşadığı derin hisleri arkadaşlarına anlatmaya çalışır.
Tuncer: -Eee, sizinle biraz konuşmak istiyorum aslında… Nasıl anlatacağımı da
bilmiyorum ya, neyse… Gelin şu iş makinasının ışığına yakın duralım biraz, konuşurken
yüzünüzü de görmek istiyorum. Evet, biliyorsunuz benin için her şey çok ani oldu aslında;
sabahın köründe deprem haberini aldım ve yıkıldım! Çaresizliği o kadar derinden
hissettiğim hiçbir an olmamıştı… İşte tam da o sırada, Sakine’min yanı başımda
olmasını ne çok istemiştim bilemezsiniz...
Abdurrahman ve Yılmaz aynı anda: -Allah rahmet eylesin!
Tuncer: -Bir taraftan çocuklarımı düşünüyordum; bir taraftan da, seneler önce
kaybettiğim Sakine’mi… Nasıl bir alakaysa artık… Sonrasını biliyorsunuz zaten;
gelip size sığındım… Ama inanın, size gelmeden önce, asıl sığınağıma çoktan
yönelmiştim ben… Aslında tek sığınağımızın veya tek koruganımızın da sadece ve
sadece O olduğunu, ilk defa içten içe hissetmiştim… Anlatabiliyor muyum?
Kahramanmaraş’a gelirken, yol boyunca ne
kadar çok iç geçirdim bilemezsiniz! Sonradan fark ettim ki, meğer ben dua
ediyormuşum…
Sessizlik…
Tuncer, yere çökmüş halde ve içli içli ağlayarak: -Biliyor musunuz, benim…
Benim… Dua… Dualarım da kabul olundu!
Sessizlik…
Tuncer, cebinden çıkardığı kâğıt mendille gözlerini, yanaklarını sildikten
sonra: -Ben… Ben de şimdi… Evet, şimdi şükretmek istiyorum ama… Ama nasıl
yapacağımı bilmiyorum! Camiye girdim, kalabalıktı… Yapamadım, anlayın beni…
Yanında, ayakta dev gibi duran Abdurrahman’ın
da sessizce ağladığını fark eden Yılmaz, zor da olsa duygularına hâkim olur ve hızla
çıkardığı paltosunu, nispeten çok ıslak olmayan bir zemine açık halde
serer.
Yılmaz: -Gel Tuncer abim, gel! Yeryüzü
mescittir… Namaz kolay şey, merak etme! Allah’ın izniyle, kısa bir sürede öğreniriz…
Ben de, Abdurrahman da seve seve… Otur şuraya, içinden geldiği gibi Allah’la konuş şimdilik…
Biz Abdurrahman’la, seni şuradaki enkazın yanında bekliyor olacağız… Biz seni
duymayacağız ama O duyacaktır, merak etme!
Tuncer, çamurlu iskarpinlerini usulca çıkarıp,
ayağını Yılmaz’ın yere serili paltosuna koyduğu an, nereden geldiği belli
olmayan ve adeta yeri göğü inleten bir ses yükselir; Allah-u Ekber! Allah-u
Ekber!
Yakında başka bir diyalogda görüşmek üzere…
Görüş
ve önerilerinizle birlikte, yazmış olduğumuz deprem diyaloglarına eklenebilecek
yaşanmışlıkları, bilgi ve fotoğrafları, paylaşılmak üzere sayfamızın altındaki
‘yorum girin’ bölümüne veya efraimasafdogan@gmail.com adresine
yazınız/gönderiniz lütfen!
Yorumlar
Yorum Gönder